This is default featured post 1 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

This is default featured post 2 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

This is default featured post 3 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

This is default featured post 4 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

This is default featured post 5 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

21 Mayıs 2012 Pazartesi

Osmanlı Mahkeme Defterleri

JAN29

Osmanlı mahkeme defterlerinin yayınına duyulan ihtiyaç ilmî muhitlerde şimdiye kadar sık sık dile getirilmiş, ancak gerçekleştirilmesinde ortaya çıkan gerek bilimsel gerekse ekonomik zorluklar bunun hayata geçirilmesini önlemişti. Bugüne kadar yayımlanan mahkeme defterlerinin sayısı ne yazık ki bir elin parmaklarını aşmamıştır. Hâlbuki Osmanlı tarihi hakkında sağlıklı bir değerlendirme yapabilmek için bu alanda birinci el önemli kaynak olan belirli sayıda mahkeme defterinin verilerinin bilinmesi ve kullanılması gerekir. Ne yazık ki mahkeme defterlerindeki veriler sınırlı sayıdaki bilim adamının bunları kaynak olarak kullandıkları araştırmalarla ve onların yorumlarıyla bilim dünyasına aktarılabilmiştir. Bunun belli bir subjektiviteyi beraberinde getirdiği tartışmasızdır.

TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM) olarak bu boşluğu doldurmak amacıyla Osmanlı dönemi İstanbul mahkemelerinden başlayarak şeriyye sicillerini yayımlamayı programımıza aldık. Böylece sadece hukuk tarihi bakımından değil, siyasî, sosyal ve iktisadî tarih bakımından da son derecede önemli bir kaynak külliyatını sosyal ilim araştırmacılarının istifadesine sunmayı amaçladık.

İstanbul mahkemelerinden günümüze intikal etmiş 10 bin defterin transkripsiyonu mümkün olamayacağı için sondaj usulüyle her on yıldan bir defter seçtik. Bu seçimde ve her kademede karşılaştığımız zorlukları çözmede değerli tarihçilerden oluşan bir danışma heyetinin yardımları oldu. Defterlerin transkripsiyonunda ve bu metnin asıl metinle karşılaştırılmasında tarih bölümlerinin her kademedeki değerli ilim adamlarından yararlandık.

Neşrini planladığımız mahkeme defterlerinin tamamı yayımlandığında Osmanlı hukuk ve iktisat tarihi, genel olarak Osmanlı sosyal tarihi hakkında daha güvenilir ve ayrıntılı verilere dayanan değerlendirmeler yapma imkânı hâsıl olacak. Bunun Osmanlı tarihçiliğine yeni bir boyut getireceğine inanıyoruz.

Osmanlı Devleti’nin din, dil, etnik yapı ve kültür bakımından homojen olmayan bir bölgede altı asır ayakta kalmasının şüphesiz askerî, idarî, iktisadî, sosyal ve demografik sebepleri vardır. Dünya tarihinde çok sık rastlanmayan böyle bir başarıyı tek bir sebebe irca etmek elbette mümkün değildir. Ancak bu başarının altında Osmanlı yönetim ve hukuk anlayışının oynadığı rol unutulmamalıdır. Bu sebeple olacak ki son zamanlarda yerli ve yabancı araştırmacıların Osmanlı yönetim tarzına ve hukuk anlayışına yönelik ilgilerinde gözle görülür bir artış gözlemlenmektedir. Osmanlı hukukunun en önemli kaynağı şüphesiz sayıları onbinleri aşan mahkeme defterleridir. Sadece Türkiye sınırları içinde kalan şehirlere ait mahkeme defterlerinin sayısının 20 bin civarında bulunduğu,
buna yakın bir sayının da Türkiye sınırları dışında kalan şehir defterleri için söz konusu olduğu dikkate alınırsa Osmanlı şeriyye sicillerinin Türk ve İslâm hukuk tarihi araştırmaları için ne kadar zengin bir kaynak olduğu kolayca anlaşılır.

Öte yandan Osmanlı mahkeme defterleri sadece bunların tutulduğu dönemin ve bölgenin hukuk tarihi bakımından değil, sosyal, siyasî, iktisadî ve kültürel tarih bakımından da önemlidir. Çünkü Osmanlı Devleti’nde kadıların görev ve yetki alanları bugün yargıçların sahip olduğu görev ve yetki alanlarından çok daha geniştir. Osmanlı kadısı bir hâkim olmasının yanı sıra yerine göre bir belediye başkanı, yerine göre bir mülki amir, bir noter ve yerine göre devletin toplamakta olduğu vergilerin tarh ve tahsiline nezaret eden bir müfettiştir. Bu sebeple biz bu defterler sayesinde sadece o dönemde mahkemelere intikal etmiş bulunan hukukî ihtilâflar hakkında bilgi sahibi olmuyoruz. O bölgedeki piyasalar, eşya fiyatları ve bunlarda meydana gelen değişiklikler, satılan eşyalar için belirlenen standartlar, merkezî yönetimden bölge ile ilgili gönderilen fermanlar, hükümler, o bölgede yapılan imar faaliyetleri, sefere çıkan ordunun lojistik desteğiyle ilgili yapılan hazırlıklar, göçler, yerleşim sorunları, nüfus hareketleri, vakıflar, meslek kuruluşlarının faaliyetleri, alım-satım, vasiyet, vakıf kurma, bağışlama rehin, evlenme, boşanma, kurulan ticarî şirketler gibi sosyal, iktisadî, idarî ve hukukî her türlü hareket ve işlemler hakkında da birinci elden bilgi sahibi oluyoruz. Bu bilgiler bugün elimizde mevcut kroniklerde çoğu kere bulunmamaktadır. Sonuç itibariyle Osmanlı mahkeme defterleri Osmanlı hukuk ve iktisat tarihi ve genel olarak Osmanlı sosyal tarihi hakkında daha ayrıntılı, güvenilir değerlendirmeler yapmamıza imkân tanımaktadır.1

İstanbul mahkeme defterlerinin ise bu defter koleksiyonu içinde ayrı bir yeri bulunmaktadır. Zira İstanbul, bir imparatorluğun merkezi olmasının ötesinde Osmanlı öncesinde yoğun bir Hıristiyan nüfusun yaşadığı, fetihten sonra da bu yoğunluğa önemli oranda Müslüman nüfusun eklendiği bir şehirdir. İspanya’dan kaçan Yahudilerin de buna eklenmesiyle İstanbul önemli ölçüde kozmopolit bir şehir hâline dönüşmüştür. Bu insanlar bu şehirde Cumhuriyet’in kuruluşuna kadar yaklaşık dört asır birlikte yaşamışlardır. Dilleri, dinleri ve kültürleri birbirinden farklı bu insanlar dört asır boyunca nasıl bir birliktelik sergilemişler, karşılıklı ilişkileri nasıl bir seyir izlemiştir? Ayrı komünler hâlinde mi yaşamışlar, yoksa belli/önemli ölçüde iç içe mi olmuşlardır? Ticarî ilişkileri, sosyal ilişkileri, aile ilişkileri nasıl olmuştur? İşte bütün bu soruların cevabını bulmak, bu çok yönlü birlikteliğin sosyal yapıdaki izlerini takip etmek ancak ve en iyi şekilde İstanbul mahkeme defterlerinin sayfaları arasında mümkündür.

Bu açıdan İstanbul mahkeme defterleri sadece İstanbul’un değil bütün bir Osmanlı toplumunun aynası özelliğini taşımaktadır. Bu sayede din, dil, mezhep ve etnik yapı dolayısıyla kültür bakımından kozmopolit bir yapı arz eden Osmanlı toplumunun ayakta kaldığı altı asrın en az yarısında bir Osmanlı sulhünü (Pax Ottomana) gerçekleştirmedeki sırrı ve bunun dinamiklerini öğrenme imkânına sahip olacağız. Bugün üzerinde çok durulan beraber yaşama olgusunu Osmanlı yönetimi belli/önemli ölçüde hayata geçirmiştir desek mübalağa etmiş olmayız. Bunda Osmanlı hukukunun ve uygulamasının önemli rolü olduğu tartışılmaz. Bu bakımdan Osmanlı mahkeme defterlerinin küçük bir nümunesi olan İstanbul mahkeme defterlerinin belli ilmî esaslar dâhilinde yayımlanması Osmanlı hukuk ve iktisat tarihi ve sosyal tarih bakımından son derece önemlidir.

Sevindirici nokta son zamanlarda gerek Fen-Edebiyat Fakültelerinin Tarih bölümlerinde, gerek İlâhiyat Fakültelerinde ve daha az olarak Hukuk Fakültelerinde mahkeme defterleri üzerinde ciddi çalışmaların yapılması, bu defterlerin yayına hazırlanmasıdır. Bizim tespitlerimize göre şu ana kadar mahkeme defterleri üzerinde yapılan yüksek lisans ve doktora çalışmaları 200’ü geçmiştir. Ancak şunu da hemen ilâve edelim ki bu çalışmaların yayına dönüşenleri özellikle mahkeme defteri neşirleri hayli azdır.2

Bu alandaki yetersiz neşriyatı görerek İslâm Araştırmaları Merkezi olarak bu alana girmenin Türk kültür tarihi bakımından önemli olduğunu düşündük ve Üsküdar mahkeme defterlerinin neşriyle bu alana yöneldik.3 Bu neşri İstanbul, Galata ve Eyüp mahkemelerinden seçtiğimiz defter neşirleri izleyecek. Böylece belli bir program dahilinde Osmanlı dönemindeki ifadesiyle İstanbul ve bilâd-ı selâse’ye ait mahkeme defterlerinin belirli bir kısmını neşretmiş olacağız. Bu projeye gelecekte diğer asırları kapsayan İstanbul defterleri ile Anadolu ve Rumeli’ye ait önemli merkezlerin defterlerinin yayını da eklenebilir.

Bu defterlerin neşri Osmanlı hukukunu ve toplumunu bütün yönleriyle tanımak bakımından önemli ise de tamamının neşri hem gereksiz hem de imkânsızdır. Gereksizdir; Osmanlı toplumu iktisadî, idarî ve sosyal bakımdan seneden seneye köklü değişiklikler göstermemektedir; buna paralel olarak Osmanlı hukukunda da köklü değişiklikler görülmez. Her mahkeme defterinin yayımlanması ister istemez lüzumsuz tekrarları gündeme getirecektir. İmkânsızdır; İstanbul mahkemelerine ait 10 bin defterin yayımlanması uzun senelere ve çok geniş bir uzman kadrosuna ihtiyaç duyurmaktadır. Biz her ikisine de sahip değiliz. Bu sebeple sondaj usulüyle bu defterlerin yayımına karar vererek ilk defterlerden başlayıp yaklaşık her on yıldan bir defter seçtik. Böylece on defter neşrederek bir asırlık bir dönemi aydınlatmayı hedefledik.

Esasen İslâm Araştırmaları Merkezi bu alandaki çalışmaları kolaylaştırmak ve teşvik etmek amacıyla yıllar önce İstanbul Müftülüğü’nde bulunan yaklaşık 10 bin defterin mikro fişlerini hazırlatmış ve araştırmacıların istifadesine sunmuştu. Son dönemde bu alandaki hizmetini daha da genişleterek İstanbul dışındaki şehirlere ait olan ve şu anda Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde toplanmış bulunan yaklaşık dokuz bin defterin mikrofilmlerini de temin edip araştırmacıların hizmetine sundu. Yine son dönemlerde buna Türkiye dışındaki Osmanlı coğrafyasından temin ettiği mahkeme defterlerinin elektronik kopyalarını da eklemeye başladı. Bugün Manastır, Saraybosna, Mostar, Livno, Priyedor, Temeşvar, Visoko, Kırım ve Şam mahkeme defterlerinin küçümsenemeyecek bir miktarının elektronik kopyaları İSAM kütüphanesinde bulunmaktadır.

Defterlerin yayını için önce M. Âkif Aydın, Bilgin Aydın, İdris Bostan, Feridun Emecen, İsmail E. Erünsal, Mehmet İpşirli ve Mustafa Oğuz’dan oluşan bir uzmanlar kurulu oluşturuldu. Projenin editörlüğünün Coşkun Yılmaz tarafından yapılması uygun görüldü. Bilim kurulunda yapılan görüşmeler sonucu aşağıda numaraları verilen defterlerin yayımlanması kararlaştırıldı.4 Ümid ederiz bu 10 defter yayımlandığında bir asırlık Üsküdar tarihine ışık tutulmuş olacaktır.

Seçilen defterlerin Lâtin harflerine çevrilmesinde genç tarihçilerden ve arşivcilerden yararlanıldı. Ancak her defterin uzman bir tarihçinin kontrolünden geçmesi defterlerin mümkün olan en sağlıklı şekilde yayımlanması için gerekli görüldü. Böylece bilim kurulumuzda yer alan değerli tarihçilerden birinin yardımıyla Lâtinize edilmiş metin asıl metinle karşılaştırıldı, muhtemel hatalar yok edilmeye veya en aza indirilmeye çalışıldı.

İlk etapta yayımlamayı hedeflediğimiz on defterin genel özelliklerini şöyle tesbit edebiliriz: Defterler büyük kısmı itibariyle Türkçe tutulmuştur. Ancak yer yer Arapça kayıtlara da rastlanmaktadır; bunların da transkribe edilmesi aynen veya geniş bir özetinin verilmesi yolu benimsenmiştir. Defterlerin önce varaklar hâlinde tutulduğu sonradan tarih sırasına veya konularına göre bir araya getirilip ciltlendiği anlaşılmaktadır. Zaman zaman aynı konudaki belgelerin bir araya getirildiği, genelinde tarihi sıraya riayet edilmeye çalışıldığı görülmektedir. Defterler farklı kâtipler tarafından tutulduğundan yazı türleri de kaçınılmaz olarak farklıdır. Bazen aynı defterde dahi kâtipler ve yazı türleri değişmektedir. Bu durum zaman zaman defterlerin okunmasını güçleştirmektedir. Kâtiplerin eğitim seviyelerine bağlı olarak bazı kelimelerin yazılışları da defterler içinde farklılık göstermektedir. Bunu defterlerin tutulduğu dönemlerde standart bir imla anlayışının olmamasıyla da izah etmek mümkündür.

Bazı kelimelerin okunuşunda zaman zaman ciddi zorluklarla karşılaşıldı. Konu gayrımüslim tebaanın veya bulundukları bölge veya yerleşim biriminin ismi olunca bu zorluk daha da büyüdü. Defterlerin araştırmacılar ve hatta Osmanlı siyasî, sosyal ve hukuk tarihine merak eden kimseler tarafından daha rahat okunmasını temin maksadıyla ağır bir transkripsiyon usulü yerine daha basit bir usul belirlendi. Netice itibariyle yayımlanan metin dil ve lehçe özelliklerinin ortaya çıkarılmasını hedefleyen bir edebî metin değildi. Türkçede halihazırda kullanmakta olduğumuz kelimelerde bugünkü imla tercih edildi. Diğerlerinde özellikle benzer bir kelimeyle karıştırılma endişesi varsa, bu endişeyi giderecek ölçüde bir transkripsiyon usulünün benimsenmesine özen gösterildi.

Defterlerde yer alan kayıtların ilgili olduğu konular defterlere göre farklılık göstermektedir. Meselâ birinci defterde en büyük yer kaçak kölelere ayrılmış ve bunların yakalanmaları durumunda uygulanacak esaslar mahkeme kararı şeklinde defterde yer almışken sonraki defterlerde kaçak kölelerle ilgili bu ölçüde bir yoğunluk söz konusu değildir. Bunun yanı sıra yoğunlukları defterlere göre farklı olmakla birlikte genel olarak defterlerde alacak ve borç, satım akdi, taşınmaz kirası, vakıf kurulması gibi medenî hukuk ve borçlar hukukuyla ilgili, hırsızlık, adam öldürme, yaralama, içki içme, hakaret, gasp gibi ceza hukukuyla ilgili kayıtlara rastlanmaktadır. Evlenme, özellikle boşanma ve mehir gibi aile hukuku, vasiyet ve mirasın taksimi gibi miras hukuku meseleleri de sicillerde sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. Defterlerde karşılaştığımız kayıtlardan bir diğeri de çeşitli tüketim mallarıyla ilgili olarak ilan edilen narh kayıtlarıdır.
Sonuç itibariyle Üsküdar mahkeme defterlerinin yayını Üsküdar’ın XVI. ve XVII. asır sosyal, iktisadî ve hukukî hayatına ışık tutacak, bu bölgenin tarihî gelişimi hakkında daha sağlıklı değerlendirmeler yapılmasına imkân verecektir.

* Marmara Üniv. Hukuk Fak. Öğrt. Üyesi
maydin@yeniumit.com.tr


Dipnotlar
1. Mahkeme defterlerinin Osmanlı hukuk tarihi bakımından önemi ve bu defterler üzerinde yapılan çalışmaların oldukça geniş bir listesi için bk. Fethi Gedikli, “Şer’iye sicillerinin hukuk tarihi açısından önemi ve sicillere dayalı araştırmalar”, Dünden Bugüne Osmanlı Araştırmaları, İSAM Yayınları, İstanbul 2007, s. 73-96.
2. Halit Ongan’ın Ankara’nın 1 ve İki Numaralı Şer‘iye Sicili ismi altında neşrettiği iki defterin özeti uzun yıllar bu alanda kullanılabilen yegâne kaynak olma özelliğini korudu. Cemil Cahit Güzelbey’in Gaziantep Şer’i Mahkeme Sicilleri adıyla 4 cilt hâlinde yaptığı yayın (Gaziantep 1966), yine Güzelbey tarafından yapılan Gaziantep Şer’i Mahkeme Sicillerinden Örnekler (Gaziantep 1966), bu sahada yararlı ancak ilmî olmaktan uzak derlemelerdir. Ahmet Akgündüz’ün yaptığı iki ciltlik çalışma (Şer‘iyye Sicilleri Mahiyeti Toplu Kataloğu ve Seçme Hükümler, c. I-II, İstanbul 1988) çeşitli sicillerden yapılan bir derlemedir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi İstanbul Araştırmaları Merkezi tarafından neşredilen İstanbul Şer‘iyye Sicilleri Ma-i Leziz Defterleri de (c. I-XI, İstanbul 1998–2001) bu arada zikredilmelidir. Bu sahada dikkati çeken bir çalışma Sabancı Üniversitesi’nin Packard Humanities Institute ile yaptığı işbirliği sonucu hazırlanan ve henüz birinci cildi neşredilen seridir (İstanbul Mahkemesi 121 Numaralı Şeriyye Sicili, İstanbul 2006).
3. Bilgin Aydın - Ekrem Tak, Istanbul Kadı Sicilleri Üsküdar Mahkemesi 1 Numaralı Sicil (H. 919-927 / M. 1513-1521), İSAM Yayınları, İstanbul 2008.
4. Buna göre ilk etapta neşredilmesi hedeflenen on defterin numaraları ve kapsadığı tarihler şunlardır:
1 Numaralı Defter: H. 919-927 120 varak
2 Numaralı Defter: H. 924-927 138 varak
5 Numaralı Defter: H. 938-940 109 varak
9 Numaralı Defter: H. 940-942 140 varak
14 Numaralı Defter: H. 953-955 84 varak
17 Numaralı Defter: H. 958-962 91 varak
26 Numaralı Defter: H. 970-971 98 varak
51 Numaralı Defter: H. 987-988 65 varak
56 Numaralı Defter: H. 990-991 75 varak
84 Numaralı Defter: H. 1000-1001 211 varak

continue reading

Kıbrıs'taki medreseler listesi

JAN29

Kıbrıs'ta Osmanlı İmparatorluğu döneminde yapılmış on beş medrese bulunmaktaydı. Vakfıye defterlerine göre ise kayıtlı on bir tane medrese vardı.[1] Bu medreseler, lise düzeyinde eğitim vermekteydi.[2] Adadaki ilk medrese, 1573'te, Lefkoşa'da inşa edilen Büyük Medrese'dir.[3] Yine Lefkoşa'da bulunan Küçük Medrese ise, ondan beş yıl sonra inşa edilmiştir.[4] On iki medresenin sadece sekizi İngiliz dönemine kadar eğitimine devam edebilmiştir.[3]
On beş medreseden dokuzu, sadece Türkiye tarafından tanınmakta olan Kuzey Kıbrıs'ta, beşi ise adanın güney kesiminde bulunmaktadır. Birinin ise nerede bulunduğuna dair bilgiye ulaşılamamıştır. En fazla medrese olan yerleşim yeri yedi medreseyle Lefkoşa iken, onu iki medrese ile Baf izlemektedir. Gazimağusa, Larnaka, Limasol, Peristerona ve Lefke'de de birer medrese bulunmaktadır.[4][5]
Adada, Osmanlılar döneminde medrese eğitimi çok üst düzeydeydi. A. Süha adlı araştırmacıya göre; bu dönemde Kıbrıs'taki medreseler, Anadolu'nun güney kesiminden öğrenci çekmekteydiler. Öğrenci gönderen şehirlerin başında Mersin, Anamur, Antalya ve Adana gelmekteydi. 16. yüzyıldan sonra bu eğitim türü Osmanlı gerenelinde olduğu gibi adada da zayıflamaya başamıştır.[6] Önceleri, bir kanunla kapatılmaları yasaklanmıştır.[1] Daha sonra, Osmanlı döneminin sonlarında ve İngiliz hakimiyetinde bu eğitim daha da zayıflamış ve 1939-40 eğitim-öğretim sezonunda sona ermiştir.[5] Eğitim vermekte olan son medrese olan Büyük Medrese, 1936 yılında yıkılmıştır; fakat eğitim bir süre daha devam etmiştir. 1931 yılında söz konusu medresenin yıkılıp tekrar yapılacağı haberleri üzerine, bazı ada sakinleri medreselere karşı çıkmıştır.[7] Günümüzde ise medreselerin çoğu harap durumdadır.

continue reading

JAN29

continue reading

Muhteşem Yüzyıl'dan sonra muhteşem sergi

JAN29



Osmanlı tarihinin ezgilerini taşıyan had-varak sanatı eserleri Büyükçekmece İbrahim Çallı Sanat Merkezi'nde sergilenmeye başladı.

Melda Çıkanlar yönetimindeki Büyükçekmece sakinlerinin meydana getirdiği ürünler 11 Nisan'a kadar sergilenmeye devam edecek.

Osmanlı süsleme sanatını had çizgilerinin güzellikleriyle besleyen ve slikon, varak ile savoroski taşlar kullanarak muhteşem eserler meydana getirenler ziyaretçileri büyülediler.

ÜNER: "ESERLER HARİKA"
Büyükçekmece Belediyesi Başkan Yardımcısı Bayram Ali Üner, sergiden etkilendiğini belirterek şunları söyledi:

"Eserler harika Osmanlı süsleme sanatı, varak sanatı ve had çizgileriyle çok güzel işlenmiş. Ben Melda Hanım ve öğrencilerini kutluyorum. Öğrenciler amatör olarak başlamışlar bu işe ama şöyle bir baktığınızda profesyonel insanların eserleri gibi. Sanki yıllardır bu işle uğraşan insanların ürünleri gibi görünüyorlar. Bütün bu çalışmaları ve yeni yapılacak eserleri bizim tarihi kervansarayımız var oranın ambiansına daha uygun olacak şekilde bütün çalışmaları orada da sergileyeceğiz. Festivalde de sergilersek bunları binlerce turistin, 40 değişik ülkeden gelen yabancı misafirlerimizin görmesini de sağlamış oluruz. O ülkelerden heykeltraşlar geliyor, el sanatları ile ilgilenen isimler geliyor. Osmanlı süsleme sanatı, varak sanatı, had çizgileriyle işlenen bu güzel eserleri tüm dünyaya duyurmaya başlarız"

ÖĞRETMEN ÇIKANLAR: "KÜÇÜCÜK BİR SLİKON TÜPÜNDEN BU ESERLER MEYDANA GELİYOR AMA ÇOK BÜYÜK BİR SABIRLA"
Öğretmen Melda Çıkanlar ise en mutlu kişilerin başında geliyordu. Melda öğretmen bu işin çok büyük sabır gerektirdiğinin altını çizerek şunları anlattı:

"Şu kadar küçücük bir tüp diyebilirim, slikon cinsi bir malzeme ve bir bobin varak. Bütün bu eserler o küçücük tüpün içinde çıkıyor.Slikon ile yazılarımız yazılıyor, kuruduktan sonra varaklanıyor ama çok büyük sabır isteyen bir iş. Harflerin cinsine göre bazen bir gün de bekleniyor, bazen bir hafta da beklememiz gerekiyor. Onun için bütün talebelerime ilk geldikleri zaman şunu sordum: "sabırlı mısın ?

İşin sırrı sabırdı.

Çok emek isteyen bir uğraş ama küçük parçalarla teknikler öğreniliyor. Teknikler geliştikçe masraf da artıyor, ürünler de büyüyüp kaliteleşiyor.

Bu öyle bir sanat ki, öyle bir güzellik ki, hiç kimseyi frenleyemiyorum. Bir başladılar mı uçuyorlar. Küçük başlıyorlar ama hemen büyük bir eser meydana getirmek için uğraşıyorlar. Bu hazı aldıklarında önlerine geçemiyorsunuz."

Osmanlı tarihinin ezgilerini taşıyan had-varak sanatı eserleri Büyükçekmece İbrahim Çallı Sanat Merkezi'nde 11 Nisan'a kadar sergilenmeye devam edecek.

continue reading

ALTIN VARAK

JAN29

Altın Varak, Osmanlı döneminden beri kullanılan dekorasyon, restorasyon ve geleneksel süsleme sanatları olan hat ve tezhip malzemesidir. Varak Osmanlıca bir kelime olup, "yaprak" anlamına gelmektedir. Mobilyaların ve aksesuarların en gösterişli detaylarından olan altın varak eskiden altının ceylan derisinin arasında çekiçle dövülerek ezilmesiyle meydana getirilirdi. Bu dövme ve inceltme işine varakçılık denilirdi. Günümüzde bu işlemler saf altının dev silindirler arasında ezilerek inceltilip yaprak haline getirilmesi suretiyle yapılmaktadır. 8000 adet altın varak üst üste konulduğunda 1 cm. kalınlığa ancak ulaşır.

Varaklı bir antika varak aşamasına gelmek için 17 kez elden geçer. Öncelikle antika kazınarak temizlenir, tamirat yerleri eğer oymaları dökük ise kalıp alınarak onarılır. Çatlak bir yer varsa macunlanan malzemenin varak olacak yerleri özel bir karışımla astarlanır. Yüzeyin pürüzsüz olması için önce kalın sonra ise ince şekilde zımparalama işlemi yapılır. Daha sonraki aşamada kilermeni veya lambez denilen kırmızı renkli ( beyaz altın için siyah renkli ) bir karışım, mazgala yapılacak olan ( 24 ayar ) yerlere sürülür ve altın varaklar sakal fırça yardımıyla yapıştırılır. Bir gün kuruduktan sonra "mazgala" denilen aletle altın ezilerek belirgin bir parlaklığa ulaşılır. Mazgala yapılmayan yerlere ise "mixiyon" denilen varak yapıştırıcısı bir fırça yardımıyla sürülür. Bir müddet kuruduktan sonra varak yüzeye yapıştırılır. Son olarak vernik sürülerek ve patine yapılarak işlem tamamlanır

Altın Varak ve Teknikleri
Altın şeridin ince tirşe ( parşömen )'ler ve sığırın kör bağırsağından elde edilen zarlar arasında dövülerek şeffaf yapraklar haline getirilmesine altın varak denir. Altın varakta 1 defter 25 yapraktan oluşmaktadır. Altınlar bu yapraklar içerisine yerleştirilmiştir. Çok hafif olduğundan her hangi bir darbe veya rüzgârda altınlar dağılabilir. Ancak son yıllarda kolaylık açısından transfer (kâğıda yapışık altın) tekniği ile de defter üretilmektedir. İmitasyon altın ise 16x16 cm ebadında 1000'lik kutulardadır. Yüksek ayar altına göre kalitesiz ve kalın bir malzemedir. Varlık ve kudret işareti olan altın, ilk çağlardan başlayarak kültürler arası sanatlar etkileşimler bizim tarihimizde de yerini almıştır. Osmanlılarda altın güneşi simgelediği eski örneklerden anlaşılmaktadır. Altın varak teknikleri;

1) Ezme usulü
Ezme işlemi geniş bir kap ortasına Arap zamkı damlatılarak başlar. Önce sağ elimizin beş parmağı zamka dokundurulup altın varak defterin içinden alınarak kabın içine koyulur ve elimizin işaret ile orta parmağımızın ön uç kısımları ile ezilmeye başlanır. Defterdeki yaprak altınlar bittikten sonra en az 1 veya 2 saat saf su eklenerek ezilmeye devam edilir. Altının ezilip ezilmediğini anlamak için 1-2 damla su atılıp akıcılığı kontrol edilir, eğer küçük altın tanecikleri kalmış ise ezmeye bir süre daha devam edilir. Ezme işlemi bittikten sonra altın kap içinde saf su ile yıkanır. Beklemeye alınan altın, ortalama 10-12 saat bekletildikten sonra 2. defa yıkanıp tekrar beklemeye alınır. Dibe çöken altının üzerindeki su kap ani bir hareketle ters çevrilir ve altın kurutulup hazır hale getirilir.
2) Yumurta akı ile yapıştırma
Bu teknik kapalı ortamda dış etkenlerden arındırılmış malzemeler üzerinde uygulanmalıdır. Çünkü yumurta akı hava şartlarından çabuk etkilenerek altın zeminden kolayca ayrılabilir.

3) Killi varak ile yapıştırma
Parlak ve mat yüzeyler için kullanılan en eski ve en kullanışlı tekniktir. Altının mazgala veya mühre (akik taşı ) ile parlatılıp en iyi sonuç veren yöntemidir. Kil, zeminde hem dolgu hem de parlatılma aşamalarına kolaylık kazandıran malzemedir.
4) Miksiyon ile yapıştırma
Fransa'dan ithal edilen "charbonnel mixon o dorer lefranc" adında malzeme kullanılmaktadır. İçerisine kullanılan yüzeylerde zemine nüfus ettiğini görebilmek için kimyasal ham maddeli altın sarısı katılmaktadır. Ancak bu maddenin mixon içine katılma oranı tesbiti önemlidir. Aksi takdirde mixonun yapıştırıcı özelliği kaybolabilir. Bu malzemeye alternatif olarak sadece ahşap ve kâğıt üzerine iyi netice veren süt kıvamında olan süt mixon kullanılabilir. Ancak kuruma süresi kısa olduğu için hızlı hareket edilerek altın yapıştırılmalıdır. Bütün bu işlemlerden sonra altın üzerine pamuk (avuç içine yuvarlatılmalı ) ile tampon yapılarak zemine altının nüfuz edilmesi sağlanmaktadır. Daha sonra sakal fırçası tabir edilen yumuşak uçlu fırça ile hafifçe dairesel hareketlerle temizlik işlemi yapılmalıdır. Eğer altın üzerinde nemlilik var ise pamuk ve fırça temizliği için bir süre kontrol edilerek beklenilmelidir.

continue reading

Share

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More